1 Aralık 2007 Cumartesi

MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK PAŞANIN, FALİH RIFKI ATAY'A CEVABI

Fevzi Paşayı, Çankaya adlı kitabında anlatan Falih Rıfkı Atay, özellikle 1944 sonrası Ulus gazetesinde yazdığı yazılarla belli bir nezaket çerçevesinde paşayı eleştirmiştir. Çankaya adlı eserinin 224 sayfasından başlayarak yer verdiği Mareşali bağnaz, bir şeyden anlamaz, orduyu körletti, sahillere fabrika yapılmasına izin vermedi, bozkıra fabrika kurdu, yolların yapımına karıştı, Atatürk’ün ona zaafı vardı gibi birçok eleştiri yapmıştır. Bizde buna cevap vermeye çalışacağız. Atay, kitabında Fevzi Paşayı şöyle anlatmaktadır:

Fevzi Çakmak Ankara’da, tıpkı Padişah ve Halifeye olduğu gibi, Mustafa Kemal’e bağlanmıştır. O bu defa da samimi idi ve şüphesiz düşündüğü tek şey, artık düşman boyunduruğu altına giren Padişah ve Halifeyi kurtarmaktı. İnsanlar üzerine hiç hayal yapmayan, realist ve işini bilir Mustafa Kemal kendisini hükümet reisliğine kadar çıkartmıştır. Sonra da ölünceye kadar Genelkurmay başkanlığında tuttu.

Fevzi Paşa, Atay’ın da söylediği gibi, padişah ve Halifeyi kurtarmayı düşünmektedir. Zaten Atay kendisini bir görev adamı olarak tanımlamaktadır. Ancak, bilinen bir gerçek vardır ki, Paşa, Mustafa Kemal paşanın, Cumhuriyet yanlısı olduğunu bilmektedir ve Padişahla bunu çok önceden konuşmuşlardır. Paşanın burada ön plana çıkan görevi, bağımsız bir ülke yapısı, bu Padişahla ya da padişahsız, Cumhuriyetin ilanında birçok bu duruma karşı çıkarken, Fevzi Paşa bir tepki göstermemiştir. Genelkurmay Başkanı olan bir kişinin buna tepkisi herhalde diğer paşalardan daha şiddetli bir tesir oluştururdu. Mustafa Kemal Paşa, paşalar sorunu çıktığında, Fevzi Paşaya tercihini hemen sormuş ve yanında olduğunu görünce daha da bir güçlenmiştir. Burada durum kesin şucu ifadesi kullanmak güçtür. Fevzi Paşanın tek amacı vardır, düşmandan ülkeyi kurtarmak. Kazım Karabekir Paşanın Bursa’da yaptığı bir eleştirisi de ‘’ Sen Mustafa Kemal’i diktatör yaptın ‘’ evet belki diktatör değil ama o dönemde güçlü bir lidere ihtiyaç olduğu ve bunun içinde Fevzi paşanın bir destek verdiği bir gerçektir. Atay’ın anlatımına devamla;

Fevzi Çakmak devletin ve görevinin adamı idi. Muhafazakârdı; devrimlerden hiç birinin taraflısı olmadığını bilirdik. Genelkurmay Başkanlığından ayrılıncaya kadar eski yazıyı kullanmıştır. Atatürk belli başlı devrim kararlarını verdikten sonra, bir defa pek sevdiği Diyanet İşleri Reisi Hoca Rıfat Efendi’yi çağırıp onu tatlı dille kandırır, sonra:
— Şimdi Mareşal’e gidelim, derdi.
Biri camilerin ve hocaların, biri ordunun başında idi.


Fevzi Paşa, muhafazakâr, beş vakit namazını kılan bir insan olduğunu birçok kaynak yazmaktadır. Mustafa Kemal Paşa ile belli konularda ayrılsalar bile, karşılıklı saygı ve sevgi olduğundan hiçbir zaman ayrılmazlardı. Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşanın olduğu masada Rakı içmez, Fevzi Paşada belli bir süre oturduktan sonra kalkar ve müsaade isterdi. Mustafa Kemal Paşa kimsenin dinine karışmamıştır. Bazı konulardaki uygulamaları ise bazen aşırıya kaçsa da asıl amacının anlaşılmadığı da bilinmelidir. Bu dönemdeki tek eleştiri konusu Türkçe ezan ve namaz olarak karşımıza çıkabilir. Bunu yanında güzel ezan ve kuran okuyanlara saygı duyduğu ve onları desteklediği, camilerde Türkçe vaazlar edilerek toplumun anlayabileceği şekilde dinini öğrenmesi, Kuran’ın Türkçeye çevrilerek herkesimin okumasına sunulması da unutulmamalıdır. Mustafa Kemal Paşanın 1 Mart 1922 tarih ve 3. Yasama Yılı Açılış Konuşmasına baktığımızda:
Efendiler,
Camilerin kutsal minberleri halkın ruhani, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır.
Bu nedenle camilerin ve mescitlerin minberlerinden halkı aydınlatacak ve yol gösterecek kıymetli hutbelerin içeriğinin halkça anlaşılır olmasını sağlamak yüce Şeri’ye Vekilinin önemli bir görevidir.
Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve bilince hitap olunmakla İslam topluluğunun vücudu canlanır, zihni saflanır, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur,
Fakat diğer yandan, hutbeyi yapanların sahip olmaları gereken bilimsel nitelik, özel yeterlilik ve dünyadaki olayların durumunu anlama yeteneği önem taşımaktadır.
Bütün Vaiz ve hatiplerin bu bilince yararlı olacak surette yetiştirilmesine Şeri’ye Vekâletinin güç harcayacağını umarım
.

Peki, burada bir yanlış var mıdır? Fevzi Paşada bu konuşmayı desteklemiştir. ‘’İlim Çin’de de olsa öğreniniz ‘’ hadisi de bunun ifade etmiyor mu? Atay’ın anlatımına devamla;

Yüzümüze karşı bir şey demez, fakat biz ileri hareket takımına kem gözle baktığını hissederdik. Fevzi Çakmak’ın geri düşünüşlüğü yasak bölgeler sisteminde kendini gösterir. Bir defa Antalya Valisi Haşim İşcan’la beraber Finike’ye doğru gidiyorduk. Bir yeni yol yapılıyordu, Vali;
— Bu yolu kaçırıyorum, demişti. Sonra açıkladı:
— Fevzi Paşa kıyıdan içeriye doğru yol yapmayı yasak etti. İtalyan taarruzuna yardımcı olur diye…
İzmir yasak bölgeler hapsi içinde idi. Pek verimli birçok ziraat toprakları nüfussuz kalmıştı. Hatta bir gün oradaki komutana:
— Canım Paşam, uğraşsanız da İzmir’e biraz nefes aldırsanız… Diyecek oldum. Tıpkı Fevzi Paşa gibi düşünene komutan:
— Benim fikrimce asıl yapılacak şey, İzmir’i bu körfez dışına çıkartmaktır, cevabını vermişti.
— Ama unutuyorsunuz ki millet Erzurum’dan buraya kadar işte bu İzmir’e kavuşmak için kanını akıta, akıta koştu, geldi.
Mimar Yansen İzmit tersanesinin kaldırılmasını ve şehrin denize açılmasını teklif etmişti. Bir defasında Başbakan Celal Bayar’la birlikte İzmit’e gittiğimizde bunu kendisine hatırlattım. Yanımızda bulunanlar:
— Ne diyorsunuz Beyefendi, Fevzi Paşa hazretleri diyorlar ki kâğıt fabrikasına başka bir vilayette yer bulunuz. Onu da yasak bölge içine alacağım.
Bütün İzmit körfezi boğuluyordu. Mustafa kemal’in emri ve baskısı üzerine Yalova serbest bırakılarak İstanbul’a bağlanıp imar edilmeye başlanması üzerine:
— Yapınız, yapınız, ben Yalova’nın on kilometresine bir top koyunca masraflarınızın ne kadar boşa gittiğini anlarsınız, demişti.

Rahmeti Altay, şu andaki talanı ve kıyımı görse herhalde bu fikrinden vazgeçerdi. Günümüzün en önemli sorunlarından biri olan Yabancıya Toprak Satışı, yasak bölgeler sayesinde günümüze kadar bu topraklarımız korunabilmiştir. Bir bölgede ki yeşil alanların bulunduğu yerlerin genellikle askeriye ye ait olduğu düşünüldüğünde, Fevzi Paşa haklı mıydı sorusunu kendimize sormadan edemiyoruz. O günlerin yoklukları ve asker sevkıyatı dikkate alındığında, saldıran unsurların bizden çok önce iç bölgelere doğru yayılacağı bir gerçektir. İçe doğru yapılacak bu yollar günümüzdeki gelişmişliğimiz göz önüne alındığında doğru olabilir ancak, o günün şartlarına göre, üç tarafı açık olan ülkemizin, bu yolları yan yapması kadar doğal bir şey olamaz. Atay’ın anlatımına devamla:

Medenice manası ile yaşamaktan, imardan ve dünya zevklerinden bir şey anlamazdı. Bir lokma bir hırka ruhlu idi. Demir ve çelik endüstrisini Karabük’e sürdüren, zekası yontulmuş mühendis ve ihtisas adamının maddi manevi ihtiyaçları nasıl bir çevre arayacağını düşünmeden Kırıkkale’deki bozkır gurbetlerinde fabrika kurduran odur. Hatta İktisat Bakanlığı, Karabük’te kurulmaktansa demir ve çelik endüstrisine başlamamak daha doğrudur, diye söylemesi üzerine Fevzi Paşa Atatürk’e
—Demir ve çelik yapmak için benim ölümümü bekliyorlar, diye haber yollamıştı. Atatürk önce Bakan celal Bayar’a:
— Rica ederim, telefona gidiniz ve kendisine demir ve çelik endüstrisinin Karabük’ de kurulacağını haber veriniz, demiştir.

Atatürk, meclis açılışında yaptığı konuşmasında artık ekonomik bağımsızlığımızın da kazanılması bunun içinde israftan kaçınılmasını önermiştir. Bu amaçla Fevzi Paşanın eldeki kıt imkânların maksimum kullanımı olan verimliliği uygulamasını, bir şeyden anlamıyor, Bir hırka bir lokma diyerek farklı değerlendirmiş ve ona en büyük haksızlığı yapmıştır. İkinci eleştiri, fabrikaları istenen yere değil de, ülkenin bozkırına kurduruyor olmuştur. Bugün bakıldığında Kırıkkale bu ülkenin en son istila edilebilecek yerlerinden biridir. Buraya kurdurulan silah fabrikası ile ülkenin güvenliği sağlanmış ve o bozkır bugün 500.000’lere ulaşan nüfusu ile modern bir şehir olmuştur. Günümüzün en önemli sorunlarından biri olan Batı ile İç ve Doğu Anadolu sanayi farkıdır. Bunu zamanında gören Fevzi Paşa buralara yatırım yapılmasını istemiş ve Karabük bir şehir olmuştur. Fabrikaların kurulmasında ulaşım, kuruluş yeri için önemli bir etkendir. Kuruluş aşamasında bakılacak ve irdelenecek bir unsurdur. Ancak, sadece bir unsurdur. Burada yapılan itiraz deniz yolu ile taşıma için sahile kurulması olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, unutulmamalıdır ki demiryolları da deniz yolları gibi önemli bir unsurdur ve göz ardı edilemez. Karabük Demir Çelik fabrikaları, o bölgenin hayat damarı olmuş ve hammadde ve yakıt açısından en uygun yerlerden birine kurulmuştur. Düşman istilasına karşı hemen işgal edilecek bir yer olmaması da diğer bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Atay’ın eserine devamla;

Ordu ile pek ilgilenen ve Terakkiperverler muhalefetinden önceki komutanlar vaka’sından beri dikkat kesilen Atatürk, harpte kendisi Başkomutan olacağını düşündüğüne göre, barışta askeri kuvvetlerin başında tamamıyla güvenilir bir şahsiyet bulundurmak istemişti. Zaafı bundandır.

Acaba zaafımı, yoksa tek güvendiği kişi olması nedeniyle midir? Herkesin siyasetin içinde bir birini yediği bir dönemde saf kalan tek kişi olması, Mustafa Kemal Paşayı bu özelliği mi etkilemiştir. Bu durum zaaf değil bilakis gerçekleri görmektir. Emekli edildiğinde bir otomobil alacak parası olmayan bu zat bir yerde hatamı yapmıştır. Yememiş, içmemiş birileri gibi eğlenmemiş, ama emekli olması ile zor günlere düşmüş bu yüce insan nerde hata yapmıştır. Atayın kitabına devamla;

Rejim Fevzi Çakmak’ı gerektiğinden çok fazla ordunun başında tuttu. Aydın general ve subaylar, eski anlayışlarla bağlılık yüzünden, ordunun pek geri kaldığından daima şikâyetçi idiler. İspanya iç savaşı sırasında kendisinin;
— Harpte tankın ve uçağın büyük değeri olmadığı sabit olmuştur, dediğini duyarak içimiz yanıyordu:
— İnşallah çakmak devrinde bir harbe tutuşmayız, diye dua ediyorduk.

Bugünkü Türk ordusunu incelediğimizde, dünyanın sayılı orduları arasında olmasının en bariz nedeni onun uzun dönemli genelkurmaylığına bağlamak gerekmektedir. Temelleri sağlam atılmış bu ordu bugün o temeller üzerinde yükselmektedir. Aydın generaller kimlerdir bilemiyorum, fakat ayrıldığından kısa süre sonra girilen KORE savaşındaki başarı Atay’ı yalanlayacak niteliktedir. Fevzi Paşa, genelkurmay başkanlığı sırasında çeşitli ülkelere seyahatler yapmış ve buralardaki ordu, silah ve mühimmatları incelemiştir. Ülkemizin geri kalmaması için buralardan edindiği bilgiler ile ordumuza çeki düzen vermiştir. İspanya mevzuna gelince, Kurtuluş Savaşında Tankımız mı vardı, yoksa uçak filolarımız mı mevcuttu. Duydum diyor ve yüreğim cız etti, tamamen tek parti rejiminin borazanlığı ile yapılmış ve yıkamadıkları tek kalenin ayakta kalmasından yüreklerinin cız ettiği bir gerçekti. Emekliye sevk edilmesi ile başlayan dürüst ve namuslu generallerin hatta yaş halteri gelmemiş subayları bile ordudan ayırmaları, bu kale ile ilgili bir durum olduğunu ortaya koymaktadır.

Hiç yorum yok: