Falih Rıfkı Atay, Cumhuriyet tarihimizin belli dönemlerini anlatan ve o günlere ışık tutan iyi bir yazardır. Kendisi iyi bir gazeteci kimliği ile çalışmış, sade bir gazete yöneticisi iken İngilizlerin İstanbul’u işgalinde tutuklanmış 80 gün civarında çok zor koşullarda hapislerde sürünmüş, Anadolu’ya geçerek Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer almış bir şahsiyettir. Mustafa Kemal Paşa’dan dinlediği anılarını yazdığı, İstanbul’da Milliyet ve Ankara’da Hâkimiyeti Milliye gazetelerindeki bu anıları 19 Mayıs adlı küçük bir kitapta anıların anlatımı durana kadar ki kısımlarını yazmıştır. Bu kitaba baktığınızda birçok konu olağan şekilde yazılırken, bir süre sonra yazdığı Çankaya adlı eserinde ise buna tam ters olayların yazıldığı görülmüştür. Özellikle Fevzi Çakmak Paşa için yazdığı konular iki kitapta çelişmektedir.
Büyük bir Mustafa Kemal Paşa yanlısı, Cumhuriyetçi bir şahıs görüntüsünde iken, Mustafa Kemal Paşanın vefatı ile bir anda değişmiş ve Ankara’daki Ulus gazetesinde yazdığı yazılarla tam bir Tek şef’in borazancısı konumuna düşmüştür. Bu nedenle anılar çarpıtılmaya ve Kurtuluş Mücadelesindeki İnönü hariç diğer şahıslara veryansın etmeye başlamıştır. Hatta öyle bir pozisyona gelinmiştir ki, İnönü olmasa, ne bu savaş olur ne de genç Türkiye Cumhuriyeti olurdu. Aslında çok da haksız görmemek lazımdır. Milli Şefin tek hakim olduğu bu dönemde ona karşı yapılacak her türlü negatif hareketin izolasyon olduğu ve ölüme itilmek gibi bir durum içerdiği için bir yönden hak vermekte gerekmektedir.
Kendisinin bizzat kaleme aldığı, Çankaya adlı eserin 267. sayfasında Fevzi Çakmak Paşa için şunları söylemektedir:
Damat Ferit Paşa yeni hükümetini 5 Nisanda kurdu idi. Eski kabine ile Harbiye Nazırlığından çekilen Fevzi Paşa bu hükümete de girmek için Boğaziçi komşusu Cemil Molla’nın aracılığını ister. Gerekçesi, Anadolu ile ancak kendisinin başa çıkacağı, eski paşalardan hükümetin faydalanamayacağı idi. Cemil Molla gider, Damat Ferid’ e bunu söyler. O da doğru bulur. Fakat padişah İngilizlerin Fevzi Paşa’ güvenmediklerini söylemesi üzerine Damat vazgeçer.
Şimdi burada intiba, Fevzi Paşa, Anadolu yanlısı değil, bırakın bu işi ben halledeyim, Anadolu’nun ipini ancak ben çekerim diyerek, Fevzi Paşayı makam hırsı ve Anadolu yanlısı olmamakla suçlamaktadır. Peki, Mustafa Kemal Paşanın anılarından derlediği 19 Mayıs kitabında Sayfa 18’ de ne demektedir.
1. Anadolu’daki organizasyon için gerekli olan silahları sağladığını ve bunların teslim edilmemesi için görevini tehlikeye atarak bu durumu gerçekleştirmiştir. Mustafa Kemal Paşanın ağzından 19 Mayıs kitabında;
Fevzi Paşa, Erkan-ı harbiye Umumi Reisliğin de ( Genelkurmay Başkanı ) ne yapacaktı, ne yapabilirdi? Eni sonu bu milletin silaha sarılacağından şüphe yoktu. Hâlbuki mütareke şartlarına göre bütün silahlar ve her yerdeki cephane İtilaf Devletlerine teslim olunacaktı. Fevzi Paşa, mütareke şartlarını tatbik eder görünerek, eğer silah ve cephaneler İtilaf Devletleri tarafından kolaylıkla nakil onulabilecek yerlerde ise onları Anadolu’nun içinde kalabilecek gibi yollardan sevk eder gibi davranmıştır. Mesela Diyarbekir’deki silah ve cephane trenle hemen İstanbul’a gelebilirdi. Fevzi Paşa öyle sebepler buldu ki bunlar kağnılarla Sivas üzerinden Samsun limanına gelmek zaruri sayıldı. Şimdiden haber vereyim ki bütün bu kafileler nihayet benim elimde kalmıştır. Gene mesela Kütahya’da pek çok cephane vardı. Fevzi Paşa şimendiferlerle taşınmamaları için, bunların Ankara – Sivas istikametinde nakledilmek için emir verdi… Çanakkale’deki toplarımız da tahrip olunacaktı. Gerek Fevzi Paşa, gerek onun yerine geçen Cevat Paşa’nın tertipleri ile bu toplar da gizlice, sonradan bizim işimize yarayabilecek yerlere gönderilmiştir. İstanbul’daki depolarda bulunan silah ve cephaneler, hiç kimse farkında olmaksızın, daha sonra istediğimiz yerlere gönderilecek tertiplere konmuştur.
Şimdi Rahmetli Atay, bu mudur Anadolu hükümetini bitirme düşüncesi, İstanbul’un göbeğinden silah geçiren, Anadolu’daki silahları, Anadolu’nun içinde dolaştıran ve kurtuluş mücadelesinde kullanmayı sağlayan bir kişiyi nasıl, Anadolu’ya karşı diye anlatırsınız. Bu iki kitapta sizin, hangisini gerçek kabul edelim. Ancak, 19 Mayıs kitabında anlatan kişi Mustafa Kemal Paşa, onun anlatımını sen yayınladın, benim için muteber o kitabındır.
Kitapta, İngiliz hükümeti, tehlikeli bulduğu için bu görevi vermeyeceklerini kendisi söylemektedir. Peki, Fevzi Paşa, Anadolu yanlısı olduğunu düşünen İngilizler bu göreve getirmeye karşı derken, Rahmetli Atay, Anadolu yanlısı olmadığı gibi bir intiba bırakmaktadır. Bu değerli insan İngilizlerin söylediği gibi, Anadolu yanlısı mıdır, yoksa Atay’ın söylediği gibi Anadolu karşıtımıdır. Bu ciddi bir çelişkidir.
Görev almak istediği bir nebze doğru olabilir. Çünkü Mustafa Kemal Paşa, Atay’a anılarında, Fevzi Paşanın görevde kalması gerektiğini ve Müfettişlik önermelerine rağmen görevi terk etmediğini anlatmaktadır. ( 19 Mayıs sayfa 22 ) Nedenine gelince yine 19 Mayıs adlı kitabın 18 sayfasın da Mustafa kemal Paşa;
Cevat paşa bir gün Harbiye Nezaretinden çekilmek mecburiyetinde kalınca Fevzi Paşa’ya der ki:
— Paşam, göreceksin ki sık, sık Harbiye Nazırları değişecektir. Fakat siz yerinizde kalınız ki başlanılan işleri yürütebilesiniz!
Fevzi paşa, Ankara’ya gelinceye kadar, nasıl ıstıraplara tahammül ettiğini, süngü tehditleri altında bile beni tenvir ve irşat edecek tedbirler almış olduğunu söyleyeyim.
Rahmetli Atay, bunu Mustafa Kemal Paşa, sana söylüyor ve sen de 19 Mayıs kitabında anlatıyorsun, bu mu Anadolu yanlısı olmamak, makam hırsı olmak, Bakın makam hırsı olan bir adam emirlere uyar. Görevde kalmak için mücadele eder, emirler itaat eder, Söylenenleri yapar. Yine Mustafa Kemal Paşanın anlattığı ve senin yazdığın 19 Mayıs adlı kitapta diyorsun ki;
Mustafa Kemal Paşa:
— Nazırlık makamından çıkarak, Erkan-ı Umumiye Reisi Fevzi Paşa’yı aradım. Yerinde yoktu. Yirmi günden beri hasta olduğu için gelmemekte olduğunu söylediler. Merak ettim. Acaba yeni bir rahatsızlığı mı vardı? Çok sonra anlatıldığına göre mesele şu idi: Suriye Fatihi General Allenbi İstanbul’a geleceği zaman, Fevzi Paşa: - Ben bunu yapamam! Demiş, - Yapmak lazımdır! Cevabını alınca da: - Hastayım, evime gidiyorum! Demiş; o günden beri de çıkmamış.
Çankaya adlı kitaptan yapılan ithamlara devam edelim. Sayfa 267,
Fevzi Paşa’da Beykoz’daki evine çekilir. İstanbul’dan Anadolu’ya adam kaçıran o çevre komitesinin başı kendisine gelir. Malta’ya sürüleceğini, en yakın kafile ile Anadolu’ya kaçmasını tavsiye eder. Fevzi Paşa’nın Ankara’ya gitmesi böyle olmuştur. Adapazarı Ayaklanma Bölgesi olduğundan Fevzi Paşa kendisini götüren subayla, Geyve’de Ali Fuat paşa’nın ( Cebesoy ) karargâhına gider. Ali Fuat, Ankara’ya haber verir. Mustafa Kemal, Fevzi Paşa’yı affetmez ( Mustafa Kemal Paşa’ya karşı, Fevzi Paşa ne suç işlemiştir, yaptığım tüm araştırmalara rağmen anlayamadım. Samsuna çıkarken yanına davet ettiği İsmet İnönü ‘’ yeni evliyim beni rahat bırak ‘’ ki Atay’ın Çankaya adlı kitabında kendi yazmıştır, diyen birini bile affederken, Fevzi Paşa ne yapmıştır. Acaba, Mustafa Kemal Paşanın ‘’ Fevzi paşa, Ankara’ya gelinceye kadar, nasıl ıstıraplara tahammül ettiğini, süngü tehditleri altında bile beni tenvir ve irşat edecek tedbirler almış olduğunu söyleyeyim. ‘’ bu durumdan dolayı mı affetmemektedir! Kendi kitabında bu derece öven ve şu hatası var diyemeyen Atay, bu ifadenin anlamını yazarken biliyor muydu acaba ) Ali Fuat, İstanbul hükümeti Harbiye Nazırının bile Ankara’ya gelip milli idareye katılmış olmasının çok iyi bir hava yaratacağını anlatarak Mustafa Kemal’i caydırır.
Fevzi Paşa, İngilizler, İstanbul’u işgal ettiklerinde, Harbiye Nazırlığını da silahla basarlar ve Fevzi Paşa’yı silah zoruyla dışarı çıkartırlar. Prof. Dr. İlhan LÜTEM’ in ‘’ Mustafa Kemal Atatürk 57 Yılın Öyküsü ‘’ adlı eserinde, o anları şöyle anlatmaktadır.
İşgal günü Harbiye Nazırı Fevzi Paşa’nın başına gelen o’nun Anadolu’ya geçmesini çabuklaştıran bir olay olsa gerek. Paşa olayı, sonradan Trabzon mebusu Hüsrev Beye anlatır, o da ‘’ İstanbul Felaketi ‘’ başlıklı yazıda yayınlar.
Hazret, odasında görevi ile uğraşırken birden bire süngülü İngiliz neferleri içeriye girerler ve masasının etrafını çevirerek süngülerini paşa’nın göğsüne dayarlar. Başlarındaki kumandan hakaret edici bir tonla İstanbul’un hiçbir tarafından İngilizlere karşılık verilmemesi ve ateş edilmemesi için hemen telefonla emir verilmesini ihtar eder. ( Nazır ) cevap olarak, bizim kan dökmeye taraf olmadığımızı zaten karşılık verilmemesi için önce emir almış olduklarını fakat bu saldırıdan dolayı kendilerini protesto ettiğini, eğer kendisi tutuklu değilse Babıaliye giderek bakanlar kurulu ile ortalaşa bu saldırıyı resmen protesto edeceğini söyler. Buna karşılık:
— Hayır, tutuklu değilsiniz. Babıâli’ye gidebilirsiniz. Fakat harbiye Nezaretinin hiçbir yerinde iş görülmeyecektir. İsterseniz oturun, isterseniz gidin, cevabını alır.
Otomobiline bininceye kadar İngiliz askerleri bir taraftan silah patlarsa hemen saplayacak şeklide süngüleriyle Fevzi Paşa’yı yollamakta kusur etmezler.
Sinan OMUR tarafından yayınlanan Büyük Mareşal Fevzi Çakmak’ın Askeri Dehası ve Siyasi Hayatı adlı eserde ise Ankara’ya gidişi şu şekilde anlatmaktadır.
‘’ Fevzi Paşa bu suretle Harbiye Nazırı olarak beş ay kadar İstanbul’da kaldıktan sonra, artık sonuna kadar nefsini tamamen milli mücadeleye vakfetmek üzere Anadolu’ya nasıl geçtiğini bizzat şöyle anlatır:
İngilizler mütareke ahkâmını ayaklar altına alarak 16 Mart 1920 günü İstanbul’u işgal ettikleri vakit, süngülü bahriye askerlerini harbiye nezaretinde, odama sokmuşlardı. Bu şartlar altında çalışmaya devam edilemeyeceği anlaşıldığından, kabinece istifa edildi ve ben, ilk vasıta ile Anadolu’ya geçmek kararını tatbike koyuldum. Evvela, İstanbul Müdafaai Hukuk Cemiyeti tarafından gizlice Anadolu’ya gidecek zevata yol göstermekle vazifelendirilmiş olduğunu bildiğim Üsküdar Jandarma Kumandanı ve eskiden tanıdığım Binbaşı Remzi beye haber gönderdim. Remzi bey Beykoz’daki evime geldi, görüştük. İki atımı da beraber alıp Ankara’ya gitmek istediğimi söyledim. Her türlü kolaylık ve yardımı göstereceğini vaat ederek hazırlığa başladı. Gerekli tedbirleri alıp hazırlığını tamamlayınca, 17 Nisan’da tekrar Beykoz’a evime gelerek Paşabahçe Jandarma müfreze kumandanı mülazim Salih efendi ile birlikte, emrime verdiğini ve hemen yola çıkabileceğimi söyledi. Atlarımın sevki içinde lazım gelen tedbirleri almıştı. Bunun üzerine gece yarısı müfreze ile Beykoz’da Abraham Paşa korusu kapısında birleştik. Zifir karanlıkta hareket ederek, evvela Polonez köyü yolunu takip ettik. Sonra ormanlar içinden geçerek, şafakla Alemdağı’na vardık. Orada birdenbire Üsküdar Jandarma Kumandanı Remzi beyle bazı sivil arkadaşlara tesadüf edince, şaşırdım. Meğer Üsküdar Jandarma Dairesinin İngilizler tarafından basılacağını haber almaları üzerine, onlarda benimle Anadolu’ya geçmeğe karar vermişler. Hep beraber bir kafile teşkil ettik, gündüz Alemdağ’ında saklandık. Akşama doğru hava kararırken Paşaköyü üzerinden tekrar yola koyulduk.
Gece yürümek, gündüzleri mümkün olduğu kadar gizlenmek suretiyle yola devamla Kartal ve Gebze gerilerinde bulunan köylere uğramadan, arkadan geçerek vardığımız ( Kandıra ) da sabahladıktan sonra, oradan da hareketle ( Adapazarı ) na yakın bir köye yaklaşmıştık ki, Adapazarı’ndan gelen bir zabit, kafilemize yaklaşarak, beni sordu. Kendimi tanıttım, konuşmaya başladık. Fakat konuşmasından sarih bir şey anlaşılmıyordu. Bu arada, Adapazarı’na emniyetle gidebileceğimizi de söylüyordu. Ki, biz yollarda bazı köylülerden bunun aksini duymuştuk. Bu sebeple, şüphelenerek, müfreze kumandanı mülazim Salih efendiyi birkaç atlı ile Adapazarı’na gönderdim. Salih Efendi dönüşünde endişe verici haberler getirdi. Adapazarı’nda bir takım hadiseler olmuş, kasabada Millicilerden kimse kalmamıştı. Aleyhimize olan bu vaziyet karşısında Adapazarı’nı bırakarak, tarlalar içinden gizli bir yol bulmak suretiyle Geyve boğazına geldik. Allaha şükür boğazda tam bir emniyet vardı. Burası Ankara’ya bağlı kıtalar ve milli müfrezelerle tutulmuştu. Geyve istasyonunda bindiğimiz drezine ile (Lefke) ye (şimdiki Osmaneli) ne gittik. Burada yirmi birinci Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa ile buluştuk.
Şimdi sözü Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ya bırakıyoruz.
Yaverim, Fevzi Paşa hazretlerinin teşrif etiklerini haber verince, yerimden sevinçle fırladım. Paşayı kapıda istikbal ettim. Yüzünden yorgun olduğu anlaşılıyordu. Elimi sıktı;
— Dağ dağa kavuşmaz ama insan insana kavuşur, derler, buyurdu ve ilave etti: Birbirimize kavuştuk ise de, galiba biraz geç oldu.
— Ne ziyanı var paşam, tekrar birleştik ya… Cevabını verdim. Fevzi paşayı eskiden tanır ve hürmet ederdim. Birinci Cihan Harbinin birçok kanlı safhasında beraber bulunmuştuk. Bu vesile ile bir hatıramdan bahsedeyim: Kudüs’ü muvaffakiyetle müdafaa ediyorduk. Ordu komutanı olan Fevzi Paşa, bir gün muharebenin en şiddetli zamanında yirminci Kolordunun muharebe tarassut mevkiine gelmişti. Neşeli ve ümitli idi. Teşvik yollu sözler söylüyordu. Ben o günlerde fevkalade den mirlivalığa (Tuğgeneral) terfi ettirilmiştim. Bir aralık apoletlerimi hala paşalık apoletleriyle değiştirmemiş olduğumun farkına varmıştı. Bunun üzerine kendi apoletlerini bana vermişti. Bu dikkat ve alakasından pek duygulanmıştım. Teşekkür ederek;
— Paşa Hazretleri, zannedersem sizin de burada bir tek üniformanız olsa gerek, şimdi bir vaziyette siz de apoletsiz kalacaksınız dedim. Gülmüş ve şu sözlerle beni taltif etmişti;
— Bir kere bu muharebede, ben seni paşa göreyim de, zararı yok, birkaç gün apoletsiz kalayım.
Ali Fuat Paşa, derhal makine başında Mustafa kemal Paşa ile görüşerek Fevzi Paşanın İstanbul’dan geldiğini haber veriyor ve bazı anlaşmazlıkları hallederek, Fevzi paşaya; Mustafa Kemal Paşanın Ankara’da kendisini beklemekte olduğunu müjdeliyordu. Fevzi Paşa, o geceyi Osmaneli’n de Ali Fuat Paşanın misafiri olarak geçirdikten sonra, ertesi sabah Ankara treninde kendisine tahsisi edilen bir kompartımana yerleşerek, maiyetine verilen zabit ve emir neferleriyle, istasyonda toplanmış olan halkın alkışları ortasında, Ankara’ya doğru yola çıkıyor. Yollar da, askeri ve mülki erkân ve ümera ile halk tarafından hararetle karşılanıp, tezahüratlarla uğurlanan Fevzi Paşa, son derece memnun ve neşeli bir vaziyette 27 Nisan 1920 günü sabahı Ankara’ya varıyor.
Mustafa Kemal Paşa, Ankara’ya gelen Fevzi paşa’yı nasıl karşılamıştır, gerçekten soğuk bir hava hâkim miydi? O günü Süleyman Külçe Mareşal Fevzi Çakmak adlı kitabında şöyle anlatmaktadır;
‘’ 27 Nisan 1920 Salı günü akdedilen beşinci içtimaının birinci celsesinde reis Mustafa Kemal paşa şöyle dedi;
— Efendim! Ruzname-i müzakerata ( müzakere programına ) geçilmezden evvel müsaadelerinizle bir şeyi arz etmek istiyorum. Harbiye nazırı sabıkı ( eski ) Fevzi Paşa hazretleri, azamızdan ve heyeti icra iye azasındandır. Şimdi buraya dâhil olmak üzeredirler. Eğer tensip buyurursanız hem arkadaşımız bulunmalarından; hem de bin türlü mihan ve meşak içinde ihtiyari sefer ettiğinden dolayı heyeti aliyeniz tarafından bazı arkadaşlar kendisini istikbal etsinler. (Heyeti umumiye, muvafık sedaları, hepimiz gidelim, istikbalde bulunalım ) belki kendisinden de bazı izahat alırız. O halde şimdi müzakereyi bir saat tatil ediyorum. Deyerek meclisi tatil etti.
Heyet istikbale çıktı. Filhakika biraz sonra Fevzi paşa gelerek heyet tarafından çok samimi bir hava içinde karşılandılar. Her mebus, meclisin kuvvetli bir unsur kazandığı mevzuu üzerindeydi.
Beraberce meclise gelindi. Mustafa Kemal Paşa, reis sıfatı ile beşinci içtimaın ikinci celsesini 27 Nisan 1920 Salı günü üçte şu beyanat ile açtı:
Reis paşa – Meclisi açıyorum. Evvela müsaade buyurursanız Çelebi Efendi hazretlerinin bir takriri var okunsun:
Kâtip Haydar Bey tarafından İstanbul’a bir heyet izamı hakkındaki takriri okundu. Kemal paşa bu takriri ileri sürmekle Fevzi paşaya söz verme fırsatı elde etmek istiyordu. Lakin buna sıra gelmeden Celalettin Arif Bey (Erzurum )
— Müsaade buyrulur mu? Fevzi paşa hazretleri vakayii reyelayn (durumu kendi gözleri ile) görmüştür. İhtisasatını tamam ile bize bildirmeleri için kendilerinden istirham edelim. İhtisasatını bildirsinler. Ondan sonra bu takriri müzakere vazedelim.
Görüldüğü gibi, soğuk bir hava değil bilakis sıcak bir karşılama söz konusudur. Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşanın yanında olmasından her zaman mutluluk duymuş, Atay’ın kitabında yazdığı gibi, çok fazla önemsediği ordusunu Fevzi Paşaya ölümüne kadar kesiksiz teslim etmiştir. Bir de bıraktığı ve eşi İstanbul’da ne yapmaktadır. Kendisi Ankara’ya gelen fakat yüreğini bıraktığı İstanbul’da evlatları ve eşi ne haldedir.
İstanbul’da durum ise içler acısıdır. Fevzi paşanın Ankara’ya hareketinden çok içerleyen Damat Ferit hükümeti ve bilhassa aldatıldığından çok asabileşen İngilizler derhal paşanın Beykoz’daki evine bir müfreze göndermişler ve kendisini evinde aramak bahanesiyle eşya ve kitaplarını yağma etmişlerdir. Özellikle bazı nadide hatıraların imha edilmesi ve ailesine hakaretler ederek sokağa atmaları İngilizlerin nasıl bir ruh halinde olduğunu göstermektedir.
Evi derhal boşaltan İngilizler, haneyi Yunanlılara tahsisi etmiştir. Aslında paşanın gittiğini İngilizlere, Paşa bahçesi yakınından geçerken gören İtalyan karakolu bildirilmiştir, amaç bir nebze olsun intikam almaktır. Sokakta kalan eşi ve iki kız çocuğu İstanbul’un Beşiktaş Şenlik dede mahallesinin Ada sokağında üç odalı bir kira evine zorlukla oluşturdukları birkaç eşyayla birlikte yerleşmişlerdir. O gecenin etkisi ile hastalanan küçük kızı uzun süren tedaviye cevap vermeyerek hayatını kaybetmiştir.
Biz bunları yazarken biraz saygı bekliyoruz. Birilerini yüceltmek için, birilerin aşağılamak, hakkını vermemek hem burada hem gittiğin yerde bir suçtur. Ben elimden geldiğince bu olayları kaynaklarla açıklayacağım. Yalan söylersem, birini olduğundan alçaltırsam bunu ceremelerine her zaman hazırım. Ancak, birilerinin hakkı verilmiyorsa araştırıyorum, bulacağım elimin ulaştığı, gücümün yettiği kadar bu durumlara bir vatansever olarak karşı koyacağım.
Büyük bir Mustafa Kemal Paşa yanlısı, Cumhuriyetçi bir şahıs görüntüsünde iken, Mustafa Kemal Paşanın vefatı ile bir anda değişmiş ve Ankara’daki Ulus gazetesinde yazdığı yazılarla tam bir Tek şef’in borazancısı konumuna düşmüştür. Bu nedenle anılar çarpıtılmaya ve Kurtuluş Mücadelesindeki İnönü hariç diğer şahıslara veryansın etmeye başlamıştır. Hatta öyle bir pozisyona gelinmiştir ki, İnönü olmasa, ne bu savaş olur ne de genç Türkiye Cumhuriyeti olurdu. Aslında çok da haksız görmemek lazımdır. Milli Şefin tek hakim olduğu bu dönemde ona karşı yapılacak her türlü negatif hareketin izolasyon olduğu ve ölüme itilmek gibi bir durum içerdiği için bir yönden hak vermekte gerekmektedir.
Kendisinin bizzat kaleme aldığı, Çankaya adlı eserin 267. sayfasında Fevzi Çakmak Paşa için şunları söylemektedir:
Damat Ferit Paşa yeni hükümetini 5 Nisanda kurdu idi. Eski kabine ile Harbiye Nazırlığından çekilen Fevzi Paşa bu hükümete de girmek için Boğaziçi komşusu Cemil Molla’nın aracılığını ister. Gerekçesi, Anadolu ile ancak kendisinin başa çıkacağı, eski paşalardan hükümetin faydalanamayacağı idi. Cemil Molla gider, Damat Ferid’ e bunu söyler. O da doğru bulur. Fakat padişah İngilizlerin Fevzi Paşa’ güvenmediklerini söylemesi üzerine Damat vazgeçer.
Şimdi burada intiba, Fevzi Paşa, Anadolu yanlısı değil, bırakın bu işi ben halledeyim, Anadolu’nun ipini ancak ben çekerim diyerek, Fevzi Paşayı makam hırsı ve Anadolu yanlısı olmamakla suçlamaktadır. Peki, Mustafa Kemal Paşanın anılarından derlediği 19 Mayıs kitabında Sayfa 18’ de ne demektedir.
1. Anadolu’daki organizasyon için gerekli olan silahları sağladığını ve bunların teslim edilmemesi için görevini tehlikeye atarak bu durumu gerçekleştirmiştir. Mustafa Kemal Paşanın ağzından 19 Mayıs kitabında;
Fevzi Paşa, Erkan-ı harbiye Umumi Reisliğin de ( Genelkurmay Başkanı ) ne yapacaktı, ne yapabilirdi? Eni sonu bu milletin silaha sarılacağından şüphe yoktu. Hâlbuki mütareke şartlarına göre bütün silahlar ve her yerdeki cephane İtilaf Devletlerine teslim olunacaktı. Fevzi Paşa, mütareke şartlarını tatbik eder görünerek, eğer silah ve cephaneler İtilaf Devletleri tarafından kolaylıkla nakil onulabilecek yerlerde ise onları Anadolu’nun içinde kalabilecek gibi yollardan sevk eder gibi davranmıştır. Mesela Diyarbekir’deki silah ve cephane trenle hemen İstanbul’a gelebilirdi. Fevzi Paşa öyle sebepler buldu ki bunlar kağnılarla Sivas üzerinden Samsun limanına gelmek zaruri sayıldı. Şimdiden haber vereyim ki bütün bu kafileler nihayet benim elimde kalmıştır. Gene mesela Kütahya’da pek çok cephane vardı. Fevzi Paşa şimendiferlerle taşınmamaları için, bunların Ankara – Sivas istikametinde nakledilmek için emir verdi… Çanakkale’deki toplarımız da tahrip olunacaktı. Gerek Fevzi Paşa, gerek onun yerine geçen Cevat Paşa’nın tertipleri ile bu toplar da gizlice, sonradan bizim işimize yarayabilecek yerlere gönderilmiştir. İstanbul’daki depolarda bulunan silah ve cephaneler, hiç kimse farkında olmaksızın, daha sonra istediğimiz yerlere gönderilecek tertiplere konmuştur.
Şimdi Rahmetli Atay, bu mudur Anadolu hükümetini bitirme düşüncesi, İstanbul’un göbeğinden silah geçiren, Anadolu’daki silahları, Anadolu’nun içinde dolaştıran ve kurtuluş mücadelesinde kullanmayı sağlayan bir kişiyi nasıl, Anadolu’ya karşı diye anlatırsınız. Bu iki kitapta sizin, hangisini gerçek kabul edelim. Ancak, 19 Mayıs kitabında anlatan kişi Mustafa Kemal Paşa, onun anlatımını sen yayınladın, benim için muteber o kitabındır.
Kitapta, İngiliz hükümeti, tehlikeli bulduğu için bu görevi vermeyeceklerini kendisi söylemektedir. Peki, Fevzi Paşa, Anadolu yanlısı olduğunu düşünen İngilizler bu göreve getirmeye karşı derken, Rahmetli Atay, Anadolu yanlısı olmadığı gibi bir intiba bırakmaktadır. Bu değerli insan İngilizlerin söylediği gibi, Anadolu yanlısı mıdır, yoksa Atay’ın söylediği gibi Anadolu karşıtımıdır. Bu ciddi bir çelişkidir.
Görev almak istediği bir nebze doğru olabilir. Çünkü Mustafa Kemal Paşa, Atay’a anılarında, Fevzi Paşanın görevde kalması gerektiğini ve Müfettişlik önermelerine rağmen görevi terk etmediğini anlatmaktadır. ( 19 Mayıs sayfa 22 ) Nedenine gelince yine 19 Mayıs adlı kitabın 18 sayfasın da Mustafa kemal Paşa;
Cevat paşa bir gün Harbiye Nezaretinden çekilmek mecburiyetinde kalınca Fevzi Paşa’ya der ki:
— Paşam, göreceksin ki sık, sık Harbiye Nazırları değişecektir. Fakat siz yerinizde kalınız ki başlanılan işleri yürütebilesiniz!
Fevzi paşa, Ankara’ya gelinceye kadar, nasıl ıstıraplara tahammül ettiğini, süngü tehditleri altında bile beni tenvir ve irşat edecek tedbirler almış olduğunu söyleyeyim.
Rahmetli Atay, bunu Mustafa Kemal Paşa, sana söylüyor ve sen de 19 Mayıs kitabında anlatıyorsun, bu mu Anadolu yanlısı olmamak, makam hırsı olmak, Bakın makam hırsı olan bir adam emirlere uyar. Görevde kalmak için mücadele eder, emirler itaat eder, Söylenenleri yapar. Yine Mustafa Kemal Paşanın anlattığı ve senin yazdığın 19 Mayıs adlı kitapta diyorsun ki;
Mustafa Kemal Paşa:
— Nazırlık makamından çıkarak, Erkan-ı Umumiye Reisi Fevzi Paşa’yı aradım. Yerinde yoktu. Yirmi günden beri hasta olduğu için gelmemekte olduğunu söylediler. Merak ettim. Acaba yeni bir rahatsızlığı mı vardı? Çok sonra anlatıldığına göre mesele şu idi: Suriye Fatihi General Allenbi İstanbul’a geleceği zaman, Fevzi Paşa: - Ben bunu yapamam! Demiş, - Yapmak lazımdır! Cevabını alınca da: - Hastayım, evime gidiyorum! Demiş; o günden beri de çıkmamış.
Çankaya adlı kitaptan yapılan ithamlara devam edelim. Sayfa 267,
Fevzi Paşa’da Beykoz’daki evine çekilir. İstanbul’dan Anadolu’ya adam kaçıran o çevre komitesinin başı kendisine gelir. Malta’ya sürüleceğini, en yakın kafile ile Anadolu’ya kaçmasını tavsiye eder. Fevzi Paşa’nın Ankara’ya gitmesi böyle olmuştur. Adapazarı Ayaklanma Bölgesi olduğundan Fevzi Paşa kendisini götüren subayla, Geyve’de Ali Fuat paşa’nın ( Cebesoy ) karargâhına gider. Ali Fuat, Ankara’ya haber verir. Mustafa Kemal, Fevzi Paşa’yı affetmez ( Mustafa Kemal Paşa’ya karşı, Fevzi Paşa ne suç işlemiştir, yaptığım tüm araştırmalara rağmen anlayamadım. Samsuna çıkarken yanına davet ettiği İsmet İnönü ‘’ yeni evliyim beni rahat bırak ‘’ ki Atay’ın Çankaya adlı kitabında kendi yazmıştır, diyen birini bile affederken, Fevzi Paşa ne yapmıştır. Acaba, Mustafa Kemal Paşanın ‘’ Fevzi paşa, Ankara’ya gelinceye kadar, nasıl ıstıraplara tahammül ettiğini, süngü tehditleri altında bile beni tenvir ve irşat edecek tedbirler almış olduğunu söyleyeyim. ‘’ bu durumdan dolayı mı affetmemektedir! Kendi kitabında bu derece öven ve şu hatası var diyemeyen Atay, bu ifadenin anlamını yazarken biliyor muydu acaba ) Ali Fuat, İstanbul hükümeti Harbiye Nazırının bile Ankara’ya gelip milli idareye katılmış olmasının çok iyi bir hava yaratacağını anlatarak Mustafa Kemal’i caydırır.
Fevzi Paşa, İngilizler, İstanbul’u işgal ettiklerinde, Harbiye Nazırlığını da silahla basarlar ve Fevzi Paşa’yı silah zoruyla dışarı çıkartırlar. Prof. Dr. İlhan LÜTEM’ in ‘’ Mustafa Kemal Atatürk 57 Yılın Öyküsü ‘’ adlı eserinde, o anları şöyle anlatmaktadır.
İşgal günü Harbiye Nazırı Fevzi Paşa’nın başına gelen o’nun Anadolu’ya geçmesini çabuklaştıran bir olay olsa gerek. Paşa olayı, sonradan Trabzon mebusu Hüsrev Beye anlatır, o da ‘’ İstanbul Felaketi ‘’ başlıklı yazıda yayınlar.
Hazret, odasında görevi ile uğraşırken birden bire süngülü İngiliz neferleri içeriye girerler ve masasının etrafını çevirerek süngülerini paşa’nın göğsüne dayarlar. Başlarındaki kumandan hakaret edici bir tonla İstanbul’un hiçbir tarafından İngilizlere karşılık verilmemesi ve ateş edilmemesi için hemen telefonla emir verilmesini ihtar eder. ( Nazır ) cevap olarak, bizim kan dökmeye taraf olmadığımızı zaten karşılık verilmemesi için önce emir almış olduklarını fakat bu saldırıdan dolayı kendilerini protesto ettiğini, eğer kendisi tutuklu değilse Babıaliye giderek bakanlar kurulu ile ortalaşa bu saldırıyı resmen protesto edeceğini söyler. Buna karşılık:
— Hayır, tutuklu değilsiniz. Babıâli’ye gidebilirsiniz. Fakat harbiye Nezaretinin hiçbir yerinde iş görülmeyecektir. İsterseniz oturun, isterseniz gidin, cevabını alır.
Otomobiline bininceye kadar İngiliz askerleri bir taraftan silah patlarsa hemen saplayacak şeklide süngüleriyle Fevzi Paşa’yı yollamakta kusur etmezler.
Sinan OMUR tarafından yayınlanan Büyük Mareşal Fevzi Çakmak’ın Askeri Dehası ve Siyasi Hayatı adlı eserde ise Ankara’ya gidişi şu şekilde anlatmaktadır.
‘’ Fevzi Paşa bu suretle Harbiye Nazırı olarak beş ay kadar İstanbul’da kaldıktan sonra, artık sonuna kadar nefsini tamamen milli mücadeleye vakfetmek üzere Anadolu’ya nasıl geçtiğini bizzat şöyle anlatır:
İngilizler mütareke ahkâmını ayaklar altına alarak 16 Mart 1920 günü İstanbul’u işgal ettikleri vakit, süngülü bahriye askerlerini harbiye nezaretinde, odama sokmuşlardı. Bu şartlar altında çalışmaya devam edilemeyeceği anlaşıldığından, kabinece istifa edildi ve ben, ilk vasıta ile Anadolu’ya geçmek kararını tatbike koyuldum. Evvela, İstanbul Müdafaai Hukuk Cemiyeti tarafından gizlice Anadolu’ya gidecek zevata yol göstermekle vazifelendirilmiş olduğunu bildiğim Üsküdar Jandarma Kumandanı ve eskiden tanıdığım Binbaşı Remzi beye haber gönderdim. Remzi bey Beykoz’daki evime geldi, görüştük. İki atımı da beraber alıp Ankara’ya gitmek istediğimi söyledim. Her türlü kolaylık ve yardımı göstereceğini vaat ederek hazırlığa başladı. Gerekli tedbirleri alıp hazırlığını tamamlayınca, 17 Nisan’da tekrar Beykoz’a evime gelerek Paşabahçe Jandarma müfreze kumandanı mülazim Salih efendi ile birlikte, emrime verdiğini ve hemen yola çıkabileceğimi söyledi. Atlarımın sevki içinde lazım gelen tedbirleri almıştı. Bunun üzerine gece yarısı müfreze ile Beykoz’da Abraham Paşa korusu kapısında birleştik. Zifir karanlıkta hareket ederek, evvela Polonez köyü yolunu takip ettik. Sonra ormanlar içinden geçerek, şafakla Alemdağı’na vardık. Orada birdenbire Üsküdar Jandarma Kumandanı Remzi beyle bazı sivil arkadaşlara tesadüf edince, şaşırdım. Meğer Üsküdar Jandarma Dairesinin İngilizler tarafından basılacağını haber almaları üzerine, onlarda benimle Anadolu’ya geçmeğe karar vermişler. Hep beraber bir kafile teşkil ettik, gündüz Alemdağ’ında saklandık. Akşama doğru hava kararırken Paşaköyü üzerinden tekrar yola koyulduk.
Gece yürümek, gündüzleri mümkün olduğu kadar gizlenmek suretiyle yola devamla Kartal ve Gebze gerilerinde bulunan köylere uğramadan, arkadan geçerek vardığımız ( Kandıra ) da sabahladıktan sonra, oradan da hareketle ( Adapazarı ) na yakın bir köye yaklaşmıştık ki, Adapazarı’ndan gelen bir zabit, kafilemize yaklaşarak, beni sordu. Kendimi tanıttım, konuşmaya başladık. Fakat konuşmasından sarih bir şey anlaşılmıyordu. Bu arada, Adapazarı’na emniyetle gidebileceğimizi de söylüyordu. Ki, biz yollarda bazı köylülerden bunun aksini duymuştuk. Bu sebeple, şüphelenerek, müfreze kumandanı mülazim Salih efendiyi birkaç atlı ile Adapazarı’na gönderdim. Salih Efendi dönüşünde endişe verici haberler getirdi. Adapazarı’nda bir takım hadiseler olmuş, kasabada Millicilerden kimse kalmamıştı. Aleyhimize olan bu vaziyet karşısında Adapazarı’nı bırakarak, tarlalar içinden gizli bir yol bulmak suretiyle Geyve boğazına geldik. Allaha şükür boğazda tam bir emniyet vardı. Burası Ankara’ya bağlı kıtalar ve milli müfrezelerle tutulmuştu. Geyve istasyonunda bindiğimiz drezine ile (Lefke) ye (şimdiki Osmaneli) ne gittik. Burada yirmi birinci Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa ile buluştuk.
Şimdi sözü Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ya bırakıyoruz.
Yaverim, Fevzi Paşa hazretlerinin teşrif etiklerini haber verince, yerimden sevinçle fırladım. Paşayı kapıda istikbal ettim. Yüzünden yorgun olduğu anlaşılıyordu. Elimi sıktı;
— Dağ dağa kavuşmaz ama insan insana kavuşur, derler, buyurdu ve ilave etti: Birbirimize kavuştuk ise de, galiba biraz geç oldu.
— Ne ziyanı var paşam, tekrar birleştik ya… Cevabını verdim. Fevzi paşayı eskiden tanır ve hürmet ederdim. Birinci Cihan Harbinin birçok kanlı safhasında beraber bulunmuştuk. Bu vesile ile bir hatıramdan bahsedeyim: Kudüs’ü muvaffakiyetle müdafaa ediyorduk. Ordu komutanı olan Fevzi Paşa, bir gün muharebenin en şiddetli zamanında yirminci Kolordunun muharebe tarassut mevkiine gelmişti. Neşeli ve ümitli idi. Teşvik yollu sözler söylüyordu. Ben o günlerde fevkalade den mirlivalığa (Tuğgeneral) terfi ettirilmiştim. Bir aralık apoletlerimi hala paşalık apoletleriyle değiştirmemiş olduğumun farkına varmıştı. Bunun üzerine kendi apoletlerini bana vermişti. Bu dikkat ve alakasından pek duygulanmıştım. Teşekkür ederek;
— Paşa Hazretleri, zannedersem sizin de burada bir tek üniformanız olsa gerek, şimdi bir vaziyette siz de apoletsiz kalacaksınız dedim. Gülmüş ve şu sözlerle beni taltif etmişti;
— Bir kere bu muharebede, ben seni paşa göreyim de, zararı yok, birkaç gün apoletsiz kalayım.
Ali Fuat Paşa, derhal makine başında Mustafa kemal Paşa ile görüşerek Fevzi Paşanın İstanbul’dan geldiğini haber veriyor ve bazı anlaşmazlıkları hallederek, Fevzi paşaya; Mustafa Kemal Paşanın Ankara’da kendisini beklemekte olduğunu müjdeliyordu. Fevzi Paşa, o geceyi Osmaneli’n de Ali Fuat Paşanın misafiri olarak geçirdikten sonra, ertesi sabah Ankara treninde kendisine tahsisi edilen bir kompartımana yerleşerek, maiyetine verilen zabit ve emir neferleriyle, istasyonda toplanmış olan halkın alkışları ortasında, Ankara’ya doğru yola çıkıyor. Yollar da, askeri ve mülki erkân ve ümera ile halk tarafından hararetle karşılanıp, tezahüratlarla uğurlanan Fevzi Paşa, son derece memnun ve neşeli bir vaziyette 27 Nisan 1920 günü sabahı Ankara’ya varıyor.
Mustafa Kemal Paşa, Ankara’ya gelen Fevzi paşa’yı nasıl karşılamıştır, gerçekten soğuk bir hava hâkim miydi? O günü Süleyman Külçe Mareşal Fevzi Çakmak adlı kitabında şöyle anlatmaktadır;
‘’ 27 Nisan 1920 Salı günü akdedilen beşinci içtimaının birinci celsesinde reis Mustafa Kemal paşa şöyle dedi;
— Efendim! Ruzname-i müzakerata ( müzakere programına ) geçilmezden evvel müsaadelerinizle bir şeyi arz etmek istiyorum. Harbiye nazırı sabıkı ( eski ) Fevzi Paşa hazretleri, azamızdan ve heyeti icra iye azasındandır. Şimdi buraya dâhil olmak üzeredirler. Eğer tensip buyurursanız hem arkadaşımız bulunmalarından; hem de bin türlü mihan ve meşak içinde ihtiyari sefer ettiğinden dolayı heyeti aliyeniz tarafından bazı arkadaşlar kendisini istikbal etsinler. (Heyeti umumiye, muvafık sedaları, hepimiz gidelim, istikbalde bulunalım ) belki kendisinden de bazı izahat alırız. O halde şimdi müzakereyi bir saat tatil ediyorum. Deyerek meclisi tatil etti.
Heyet istikbale çıktı. Filhakika biraz sonra Fevzi paşa gelerek heyet tarafından çok samimi bir hava içinde karşılandılar. Her mebus, meclisin kuvvetli bir unsur kazandığı mevzuu üzerindeydi.
Beraberce meclise gelindi. Mustafa Kemal Paşa, reis sıfatı ile beşinci içtimaın ikinci celsesini 27 Nisan 1920 Salı günü üçte şu beyanat ile açtı:
Reis paşa – Meclisi açıyorum. Evvela müsaade buyurursanız Çelebi Efendi hazretlerinin bir takriri var okunsun:
Kâtip Haydar Bey tarafından İstanbul’a bir heyet izamı hakkındaki takriri okundu. Kemal paşa bu takriri ileri sürmekle Fevzi paşaya söz verme fırsatı elde etmek istiyordu. Lakin buna sıra gelmeden Celalettin Arif Bey (Erzurum )
— Müsaade buyrulur mu? Fevzi paşa hazretleri vakayii reyelayn (durumu kendi gözleri ile) görmüştür. İhtisasatını tamam ile bize bildirmeleri için kendilerinden istirham edelim. İhtisasatını bildirsinler. Ondan sonra bu takriri müzakere vazedelim.
Görüldüğü gibi, soğuk bir hava değil bilakis sıcak bir karşılama söz konusudur. Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşanın yanında olmasından her zaman mutluluk duymuş, Atay’ın kitabında yazdığı gibi, çok fazla önemsediği ordusunu Fevzi Paşaya ölümüne kadar kesiksiz teslim etmiştir. Bir de bıraktığı ve eşi İstanbul’da ne yapmaktadır. Kendisi Ankara’ya gelen fakat yüreğini bıraktığı İstanbul’da evlatları ve eşi ne haldedir.
İstanbul’da durum ise içler acısıdır. Fevzi paşanın Ankara’ya hareketinden çok içerleyen Damat Ferit hükümeti ve bilhassa aldatıldığından çok asabileşen İngilizler derhal paşanın Beykoz’daki evine bir müfreze göndermişler ve kendisini evinde aramak bahanesiyle eşya ve kitaplarını yağma etmişlerdir. Özellikle bazı nadide hatıraların imha edilmesi ve ailesine hakaretler ederek sokağa atmaları İngilizlerin nasıl bir ruh halinde olduğunu göstermektedir.
Evi derhal boşaltan İngilizler, haneyi Yunanlılara tahsisi etmiştir. Aslında paşanın gittiğini İngilizlere, Paşa bahçesi yakınından geçerken gören İtalyan karakolu bildirilmiştir, amaç bir nebze olsun intikam almaktır. Sokakta kalan eşi ve iki kız çocuğu İstanbul’un Beşiktaş Şenlik dede mahallesinin Ada sokağında üç odalı bir kira evine zorlukla oluşturdukları birkaç eşyayla birlikte yerleşmişlerdir. O gecenin etkisi ile hastalanan küçük kızı uzun süren tedaviye cevap vermeyerek hayatını kaybetmiştir.
Biz bunları yazarken biraz saygı bekliyoruz. Birilerini yüceltmek için, birilerin aşağılamak, hakkını vermemek hem burada hem gittiğin yerde bir suçtur. Ben elimden geldiğince bu olayları kaynaklarla açıklayacağım. Yalan söylersem, birini olduğundan alçaltırsam bunu ceremelerine her zaman hazırım. Ancak, birilerinin hakkı verilmiyorsa araştırıyorum, bulacağım elimin ulaştığı, gücümün yettiği kadar bu durumlara bir vatansever olarak karşı koyacağım.